Skip to content

SALİH TATLICI'NIN HAYAT HİKAYESİ

Doğumu, Çocukluğu ve Ailesi

Salih Tatlıcı, 21 Ocak 1931 tarihinde, soğuk bir kış gecesi Diyarbakır’da dünyaya geldi.

Salih, Hacı Şeyhmuz ve Hacı Sultan’ın ilk çocuğuydu.

Salih Tatlıcı’yı Diyarbakır’da kolay bir çocukluk beklemiyordu. Türkiye, yeni kurulan Cumhuriyet’i tanımaya çalışıyor, dünya ekonomik buhranla kasıp kavruluyordu. Ülke, kıt kaynakları ile beş yıllık sanayi planını yürürlüğe koyarak çağdaşlaşma tezlerini gerçekleştirme çabasındaydı. Batıdan doğuya, toprakların her yerinde yokluğa karşı seferberlik vardı.

Evin büyük çocuğuydu Salih. Artık Tatlıcı ailesinin sadece ilk göz ağrısı değil; Şehmuz, Gülşen, Mustafa ve Aziz’in abisiydi. Salih hem okula gidiyor, hem de tatlıcı dükkanı işleten babasına yardım ediyordu.

Akranlarından farklıydı. Bir duyduğunu bir daha unutmuyordu. Ama onun aklı fikri farklı mimarisi ile dikkat çeken Diyarbakır evlerindeydi. Bu merakı Salih Tatlıcı’nın ileride tüm hayatını etkileyecekti.

Yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Salih, çocukluğunun ilk yıllarından itibaren babası Şeyhmus bey’e ait olan tatlıcı dükkanında çalışmaya başladı. İlk öğrenimini bitirdikten sonra yorgun babasının yükünü daha da hafifletmek ve kardeşlerinin eğitim hayatlarına daha fazla katkı sağlamak için okul hayatını sonlandırdı. Tatlıcı dükkanının başına geçti. Bu kararla erken yaşta çocukluğuna veda ederek, çok sevdiği ailesinin tüm geçimini üstlendi.

Gençlik Yılları

Salih, kısa sürede babasına ait tatlıcı dükkanında büyük başarılar gösterdi.
O artık kardeşlerinin iyi bir hayat sürmesi için kendini çalışmaya adamıştı.

Doğu’nun çetin ve ağır şartlarında çocuklar erken büyüyordu. Salih de, henüz 15 yaşında hayatın acımasız gerçekleriyle yüzleşmiş, babalığın ağır yükünü daha evlenmeden önce omuzlamıştı. Gençliğinin henüz baharında, üç çocuğun sorumluluğuyla mücadele ederken, hayat ona daha da ağır bir görev yükledi. Teyzesinin kızı, kendisine “abla” diye seslendiği üç çocuğunun annesi Bedriye Hanım’la töreler ve annesinin isteğiyle evlendirilmişti. Bedriye Ablası, “abla” olmaktan çıkıp “eşi” olmuştu. Salih, artık bir “aile reisi” olarak evini geçindirmenin zorlu mücadelesini de üstlenmek zorundaydı.

Bedriye Hanım ile Salih Bey’in yıllar içerisinde 9 çocuğu oldu, ancak yapılan bu akraba evliliği sebebiyle 9 çocuktan 6’sı hayata tutunamadı.
Bedriye hanımdan; Ali, Ahmet ve Mehmet isimli üç erkek çocuğu hayatta kaldı.

İş Dünyasına İlk Adım

Salih, kendi kaderini kendi ellerine almak için işleri büyütmeye karar vermişti. Üç çocuğunun ve dört kardeşinin tüm geçimi Salih’deydi ve O ne çocuklarının, ne kardeşlerinin hiç bir şeyden mahrum kalmasını istemiyordu.

İş ile ilgili hayalini gerçekleştirmek için daha çok sermayeye ihtiyacı vardı. Bunun için riske girmeliydi. Öyle de yaptı ve İzmir Tur Yağ şirketlerinin Doğu Anadolu bayiliğini aldı.

Babası Hacı Şeyhmuz, ilk göz ağrısı Salih’in büyük fedakarlıklarını görüyordu. Oğluna her fırsatta “Yaradan senden razı olsun, tuttuğun ne varsa altın olsun çocuğum, hepimiz senin eline bakıyoruz” dedi.

İş Dünyasına İlk Adım

Salih, kendi kaderini kendi ellerine almak için işleri büyütmeye karar vermişti. Üç çocuğunun ve dört kardeşinin tüm geçimi Salih’deydi ve O ne çocuklarının, ne kardeşlerinin hiç bir şeyden mahrum kalmasını istemiyordu.

İş ile ilgili hayalini gerçekleştirmek için daha çok sermayeye ihtiyacı vardı. Bunun için riske girmeliydi. Öyle de yaptı ve İzmir Tur Yağ şirketlerinin Doğu Anadolu bayiliğini aldı.

Babası Hacı Şeyhmuz, ilk göz ağrısı Salih’in büyük fedakarlıklarını görüyordu. Oğluna her fırsatta “Yaradan senden razı olsun, tuttuğun ne varsa altın olsun çocuğum, hepimiz senin eline bakıyoruz” dedi.

Tur Yağ bayiliğinden kazandığı paralar aklından geçen önemli yatırım için yetersizdi. Ziraat Bankası kredisi ile şehrine gencecik yaşta büyük bir yatırım yaptı. Diyarbakır Ordu Evi’nin karşısındaki boş araziyi satın aldı. O araziye dönemi içinde büyük yankı uyandıran Diyarbakır’ın en yenilikçi otelini yaptı. Otelin açılışını 1960’lı yıllarda dönemin Başbakanı Süleyman Demirel yaptı.

Salih bey düşlerini önce zihninde tasarlıyor, sonra zihninde görselleştiriyor ve eğer o işe inanıyorsa kimseye sorma gereği duymadan hayata geçiriyordu.

Ticaret Hayatında Yükseliş

Salih Tatlıcı, 1962 yılında çok sevdiği ve bir o kadar da saygı duyduğu babasını kaybedişinin ardından ticaret hayatına İstanbul’da devam etme kararını uygulamaya koydu.

Karaköy’de zamanının en nezih ve seçkin pastaneleri arasında yer alan “Tatlıcı” pastanesini açtı. Pastane o dönem için büyük bir yankı uyandırdı. Salih Bey’in sanata verdiği değer Tatlıcı pastanesiyle vücut buldu.

Türkiye’de aydınlanmanın öncülerinden Eyüboğlu ailesinin bir ferdi olan, sanatçı Bedri Rahmi Eyüboğlu’na Tatlıcı Pastanesi’nin hem içine hem dışına bir tablo yaptırmak istediğini söyledi. 

Bu aslında, bir sanatçıdan İstanbul şehrine de miras kalacak bir sanat eseri bırakması ricasıydı. Hiç düşünmeden kabul etti Bedri Rahmi Eyüboğlu.
Heyecanla dükkanın dış cephesi için yedi metre karelik tabloyu hazırladı.

Tur Yağ bayiliğinden kazandığı paralar aklından geçen önemli yatırım için yetersizdi. Ziraat Bankası kredisi ile şehrine gencecik yaşta büyük bir yatırım yaptı. Diyarbakır Ordu Evi’nin karşısındaki boş araziyi satın aldı. O araziye dönemi içinde büyük yankı uyandıran Diyarbakır’ın en yenilikçi otelini yaptı. Otelin açılışını 1960’lı yıllarda dönemin Başbakanı Süleyman Demirel yaptı.

Salih bey düşlerini önce zihninde tasarlıyor, sonra zihninde görselleştiriyor ve eğer o işe inanıyorsa kimseye sorma gereği duymadan hayata geçiriyordu.

Ticaret Hayatında Yükseliş

Salih Tatlıcı, 1962 yılında çok sevdiği ve bir o kadar da saygı duyduğu babasını kaybedişinin ardından ticaret hayatına İstanbul’da devam etme kararını uygulamaya koydu.

Karaköy’de zamanının en nezih ve seçkin pastaneleri arasında yer alan “Tatlıcı” pastanesini açtı. Pastane o dönem için büyük bir yankı uyandırdı. Salih Bey’in sanata verdiği değer Tatlıcı pastanesiyle vücut buldu.

Türkiye’de aydınlanmanın öncülerinden Eyüpoğlu ailesinin bir ferdi olan, sanatçı Bedri Rahmi Eyüpoğlu’na Tatlıcı Pastanesi’nin hem içine hem dışına bir tablo yaptırmak istediğini söyledi. 

Bu aslında, bir sanatçıdan İstanbul şehrine de miras kalacak bir sanat eseri bırakması ricasıydı. Hiç düşünmeden kabul etti Bedri Rahmi Eyüpoğlu.
Heyecanla dükkanın dış cephesi için yedi metre karelik tabloyu hazırladı.

Ne yazık ki bu güzel sanat eseri, gün geçtikçe bozulan, esas karakterini yitiren İstanbul’un “kıymet bilmeyen yeni yüzünde”, (yukarıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi, bu eserle hiçbir alakası olmayan ürünlerin alınıp-satıldığı dükkanların karmaşası üzerinde) kimsenin ilgisini bile çekmeden adeta kaderine terk edilmiş olarak öylece durmakta...

İlerleyen yıllarda, yatırımlarına Mabel Çikolata fabrikasını satın alarak devam etti Salih Bey. Kısa bir süre sonra bu Çikolata fabrikasını ortanca oğlu Ahmet’e hediye etti.

Salih bey 1971 yılında İstanbul Kağıthane’de bir oyuncak fabrikasını satın aldı. Bilahare İsveç Tudor marka pil firması ile teknoloji anlaşması yaparak PİLMA-TUDOR markası olarak bu fabrikada uzun yıllar pil üretimi yaptı.

Salih bey ülkesine yatırım yapmaya devam etti ve 1992 yılında Tekirdağ’da faaliyet gösteren Altın Kadife tekstil fabrikasını devralarak yurtdışına kumaş ihracatına başladı.

1997 yılında İngiltere’nin Hawtree golf sahası mimarları tarafından toplam 110 hektar arazi üzerine inşa edilen Tat Golf sahasını Antalya Belek’te hayata geçirdi.

En büyük yatırımı ise inşaatına 1988 yılında başladığı TAT Towers projesi oldu. Ancak, kredi kullanmadan kendi öz imkanları ile başladığı bu büyük proje, maddi sıkıntılar nedeniyle çok uzun bir süre tamamlanamadı.

Turizm, Tekstil, Sanayi ve Gayrimenkul sektörlerinden sonra Finans sektörüne de girmeye karar veren Salih bey, Istanbul’da TATBANK adında bir Yatırım Bankası kurdu.

İkinci Evliliği

İşleri büyütmüştü Salih Bey. Kolay değildi bu kadar farklı iş kollarıyla ilgilenmek, doğru kararlar almak, binlerce çalışanı idare etmek.
Her geçen gün mesuliyetleri artıyordu…

Salih Bey’in azmini ve çalışkanlığını erkenden fark eden annesi Hacı Sultan Hanım, Salih Bey’in yapacağı servetin aile içinde kalması için, henüz 15 yaşındayken onu “abla” diye hitap ettiği teyzesinin kızıyla evlendirmişti.

Bu evlilikte geçen onca yıla rağmen, Salih bey’in kalbi boştu.

Salih bey bu zorlu ve yorucu hayatında en büyük desteği, 1960 yılında Karaköy’deki pastanesinde tanıştığı ikinci eşi ve 43 yıllık hayat arkadaşı Nurten Hanım’dan aldı.

Bu evlilikten 1977 yılında dünyaya gelen en küçük oğlu Uğur Tatlıcı ise bugün babasının açtığı yoldan ilerlemeye devam etmektedir.

Ailesiyle yaşanan sorunlar ve vasiyetnamesi

Salih Bey, sıfırdan başladığı iş hayatında, azmi, sabrı ve çalışkanlığıyla işlerini büyütmüş ve büyük projelere ve yatırımlara imza atarak adını dünyanın en zengin iş adamları listesine yazdırmıştı.

Vefatı sonrasında da, Salih Bey’in bu servetinin mirasçıları arasında nasıl paylaştırılacağı gündeme geldi; geride bıraktıkları içinde, boşanmış olduğu ilk eşiyle evliliğinden üç oğlu (ve onların çocukları olan torunları) ile ikinci evliliğini yaptığı eşi Nurten Hanım ve bu evlilikten dünyaya gelen bir diğer oğlu Uğur vardı.

Salih bey bu zorlu ve yorucu hayatında en büyük desteği, 1960 yılında Karaköy’deki pastanesinde tanıştığı ikinci eşi ve 43 yıllık hayat arkadaşı Nurten Hanım’dan aldı.

Bu evlilikten 1977 yılında dünyaya gelen en küçük oğlu Uğur Tatlıcı ise bugün babasının açtığı yoldan ilerlemeye devam etmektedir.

Ailesiyle yaşanan sorunlar ve vasiyetnamesi

Salih Bey, sıfırdan başladığı iş hayatında, azmi, sabrı ve çalışkanlığıyla işlerini büyütmüş ve büyük projelere ve yatırımlara imza atarak adını dünyanın en zengin iş adamları listesine yazdırmıştı.

Vefatı sonrasında da, Salih Bey’in bu servetinin mirasçıları arasında nasıl paylaştırılacağı gündeme geldi; geride bıraktıkları içinde, boşanmış olduğu ilk eşiyle evliliğinden üç oğlu (ve onların çocukları olan torunları) ile ikinci evliliğini yaptığı eşi Nurten Hanım ve bu evlilikten dünyaya gelen bir diğer oğlu Uğur vardı.

Salih bey başta olmak üzere, ikinci eşi Nurten Hanım ve oğulları Uğur, bu zorlu süreçte bazı aile fertleri tarafından nefret, ötekileştirme, şiddet, tehdit ve tacize maruz kalınca, Salih Bey 1994 yılında noterden resmi bir vasiyetname düzenleyerek ilk eşinden olan oğullarını mirasından ıskat ederek, mirasına oğullarının değil, torunlarının sahip olmasını istedi.

Vefatı ve Son Yolculuğu

1994 yılının bir bahar sabahıydı. Salih bey Pilma Pil fabrikasındaki ofisindeydi.
Telefon çaldı. Salih Bey baktı telefona.
“Alo”’dedikten sonra git gide sesi düştü, rengi sarıya çaldı.
Salih Bey telefonu kapattığında yüzü kireç gibiydi, alnında ter birikmişti… Bir dakika içinde yere yığıldı.

Kalp kriziydi…

Çok geçmeden sağlık görevlileri fabrikaya gelmişti.
Vakit kaybetmeden kaldırıldığı hastanede acilen bypass ameliyatına alındı.

Doktorlar Salih Bey’in hayati tehlikeyi atlattığını söylediğinde, Nurten Hanım ve oğlu Uğur’un yüreğine su serpildi. Çalışanları sevinç gözyaşları döktü.

2004 yılında bir kötü sürpriz daha bekliyordu Salih Bey’i. Kanser teşhisi konmuştu. Doktorlar az bir ömür biçmişlerdi, ama daha yapacak çok iş vardı. Başladığı projeleri bitirmek istiyordu.

Gecikmeden tedavi sürecine başlandı. Hastalığın ilerlemesi yavaşlatıldı, ancak ne yazık ki tamamen durdurulamadı.

2008 yılı iyi başlamadı.

Uzun süredir hasta olan Salih Bey’in durumu daha da ağırlaşmıştı. Artık evden takip ediyordu işlerini. Yıllar geçtikçe bu hastalık içten içe tüketmişti Salih Bey’i.
Yanında, yanı başında 43 yıllık can yoldaşı, sevdiceği Nurten Hanım vardı.

2009 yılının Ocak ayında bir gün sabaha karşı durumu ağırlaştı ve hastaneye kaldırıldı. Altı gün olmuştu, komadan bir türlü çıkamıyordu Salih Bey.

Bilinen zamanlar bilinmeyen kederlere dönüşmüştü onu sevenler için…

Nurten Hanım için ise keskin bir bıçak ucundaydı zaman…
O’nun dünyası, hayatı, varlığı, denizi, doğası, gülmesi, ağlaması, kısacası her şeyi Salih Bey’di…

2004 yılında bir kötü sürpriz daha bekliyordu Salih Bey’i. Kanser teşhisi konmuştu. Doktorlar az bir ömür biçmişlerdi, ama daha yapacak çok iş vardı. Başladığı projeleri bitirmek istiyordu.

Gecikmeden tedavi sürecine başlandı. Hastalığın ilerlemesi yavaşlatıldı, ancak ne yazık ki tamamen durdurulamadı.

2008 yılı iyi başlamadı.

Uzun süredir hasta olan Salih Bey’in durumu daha da ağırlaşmıştı. Artık evden takip ediyordu işlerini. Yıllar geçtikçe bu hastalık içten içe tüketmişti Salih Bey’i.
Yanında, yanı başında 43 yıllık can yoldaşı, sevdiceği Nurten Hanım vardı.

2009 yılının Ocak ayında bir gün sabaha karşı durumu ağırlaştı ve hastaneye kaldırıldı. Altı gün olmuştu, komadan bir türlü çıkamıyordu Salih Bey.

Bilinen zamanlar bilinmeyen kederlere dönüşmüştü onu sevenler için…

Nurten Hanım için ise keskin bir bıçak ucundaydı zaman…
O’nun dünyası, hayatı, varlığı, denizi, doğası, gülmesi, ağlaması, kısacası her şeyi Salih Bey’di…

Salih bey de çok seviyordu ikinci eşi Nurten Hanım’ı, ama ne yazık ki hiç sevemeyenlerle örülü bir ağın içindeydi.

Yine de, Salih Bey’in kalan ömrü, tüm olumsuzluklara karşın, bu sevgiyi biraz daha yaşamaya ve yaşatmaya yetecek miydi?

Maalesef, yoğun bakımda 3 hafta boyunca verdiği yaşam savaşından sonra, kendisi için yapılan tüm tıbbi müdahalelere rağmen, yakalandığı kanser hastalığını yenemeyerek ebediyete intikal etti Salih Bey…
Sevenleri için ise sonsuzluktaki en kadim yerini aldı.

Mutluydu Salih Bey, hayallerini gerçekleştirmiş, destansı bir aşkla sevmiş ve sevilmişti. Nurten hanım ile destek olmuşlardı birbirilerine… Sırt sırta vermişlerdi her türlü zorlukta…

Salih Bey’in 43 yıllık aşkı Nurten Hanım ise, Salih Bey’siz bir hayatın derin kederine bürünmüştü.

2009 yılının yağmurlu bir Şubat sabahında, Salih Bey sevenleri tarafından göz yaşlarıyla son yolculuğuna uğurlandı…

Tüm sevenlerinin gözyaşları ile kedere, acıya, hüzne doyuyordu toprak…

Ayakta zor duruyordu Nurten Hanım.

Oğlu Uğur ise suskun, sessiz, çaresizdi.
O’nu seven, sayan herkes ordaydı. Bütün çalışanları minnetle uğurluyordu O’nu.

Şanslıydı Salih Bey…
Son yolculuğuna sevgiyle ve saygıyla uğurlanıyor; anıları hala tüm sıcaklığıyla sevenlerinin kalplerinde yaşamaya devam ederken, saygınlığı da, adına yapılan bağışlarla yaşıyor, yaşatılıyordu…

İnsana dair ne kadar güzel duygu varsa hepsi ile donatılmıştı şimdi ruhu…

  • Seslendirme
    Aziz ACAR
  • Müzik
    Ney Defteri (Enstrümantal Duygusal)
    Ney Defteri (Enstrümantal)
    Aytaç Doğan (Akşam Güneşi)
    Aytaç Doğan (Keskin Bıçak)
    Ney Defteri (Gesi Bağları Enstrümantal)
    Murat Özdemir (Sözün Bittiği Yer)
    Toygar Işıklı (Emanetin Bende Saklı)
    Ney Defteri (Yalnızlık Enstrümantal)